Ekonomi Çöküyor

Hani Büyük ve Güçlü Ekonomimiz vardı.

This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

30 Temmuz 2013 Salı

İmamın AKP DÜZENİNE İsyanı...Sonunda inananlarında sabrı taştı!!



PAYLAŞ Kİ BİR İNANAN GÖRÜR ANLAR!! Elazığ’daki Merkez Camide, 26 Temmuz’da kaydedilen cuma vaazı İnançlı bir İMAMIN AKP DÜZENİNE İSYANINI Nakleder gibi dinleyin lütfen........
SAYFAMIZI BEGENELİM Destek olalım Arkadaşlar


Share:

Başkanlık Sistemi Nedir?!!! Lütfen Paylaşın

Başkanlık sistemi nedir? TÜRK milletine ve İslam Alemine faydaları ve zararları

Share:

İhbar Kutusu ve Muhalif Avı



Türk ordusunun Kemalist subaylarını Amerika’ya jurnallemekle işe başlamışlardı.

Arkasından, ülkenin aydınlarını, parti başkanlarını, gazetecilerini, subaylarını sahte CD’ler ile Silivri zindanlarına koymuşlardı.

Halkın demokratik talepleri yükseldikçe, zora düşen iktidar, halkın yarısını, öteki yarısına, gammazcı yapma niyetindedir.

Komşunuzu gammazlayın diyor.

Niyet ölene kadar iktidar olunca, dibine kadar jurnalcilik en önemli araç oluyor.

Jurnalcilik ve muhbirliğin bu denli temel araç haline getirilmesi, AKP’nin, Amerika ile imzaladığı “İstihbari Fizyon” anlaşmasının arkasından geldi.

CIA, dünyanın en iyi muhbircisi olduğu düşünüldüğünde, yardım almış olmaları, hiç de yabana atılacak fikir değil.

İktidarlar için, jurnalcilik, iktidarları tehlikeye düşünce daha çok başvurdukları bir araçtır.

Tarihte, Jurnalciliğin tavan yaptığı dönem, Kızıl Sultan dönemidir. Sultan’ın zulmü arttıkça, muhalefet te arttı. Jön Türkler ve İttihat Terakki ister istemez yer altı faaliyetine mecbur kaldılar.

Jurnalcilik ve baskı muhalefeti yer altı faaliyetine zorlar.

Jurnalcilik bulaşıcı bir hastalık gibidir.

Bölücüler ve bölünmeden yana olan liberallerin, Türk aydınlarını, subaylarını jurnallediklerini biliyoruz.

Silivri duruşmalarında, gizli ve açık tanıkların Türk subayları aleyhinde nasıl tanıklık yaptıklarını gördük.

 Albay Atilla Uğur’u, Kürt bölücülerinin AKP iktidarına sürekli jurnallemesi, buna en iyi örnektir.

Kürt vatandaşları, komşularına ve arkadaşlarına karşı muhbir olarak kullanmak, bir ülkeyi ayrıştırmak için bulunmaz alettir.

Zaten yegâne amaçları da, ülkeyi, ABD ile birlikte bölmektir.

Televizyonlarda ki, medyatik bölücüler yetmiyormuş gibi, şimdi de, özel muhbir ordusu kurma peşindedirler.

Jurnalcilik, başlangıçta iktidarı güçlendiriyor, halkı sindiriyormuş gibi görünse de, sonunda ters tepecek bir silahtır.

İktidarlara ilk ihanetin jurnalcilerden geldiğini gösteren sayısız örnek vardır.

Roma’yı yakan Neron’u jurnalcisi zehirlemişti.

Jurnalcilik halk ile iktidarların arasını açar, iktidarı zor durumlara düşürür.

İşin sonunda muhbirlik; ne iktidara yarar, ne muhbire yarar, ne de halka yarar.

Muhbirlik barışa, birliğe, huzura yönelik en kirli silahtır.

YAZAN : Bülent ESİNOĞLU
Share:

Bir Yunanlının Gözünde Recep Tayyip Erdoğan!!!!

MUTLAKA OKUYUN İRKİLECEKSİNİZ 

Sevgili Emin Çölaşan Bey,

Ben vaktinizi almadan doğrudan konuya gireceğim. Bu ay Samos adasına gittim. 4-5 gün kaldım. orada yunanlı arkadaşlarım oldu, bunlardan birisi de Costas idi. Onunla çok iyi dost olduk. Kültürlü, saygılı, adam gibi bir adam. İngilizcesi oldukça iyi. Döneceğim gün öğlen yemeğine ısrarla davet etti. Yemek de konu politikadan açıldı. Bana kendi liderleri dahil en sevdiği ve saygı duyduğu liderin Erdoğan olduğunu söyledi, ben şaka yapıyor diye güldüm. Çok ciddiyim dedi.
Sebebini sordum. Bak dostum dedi, bütün ömrüm Türkiye'nin ülkemize olan tehdidi ile geçti. Şimdi Erdoğan'ın sayesinde çok rahatız.

1- Atatürk'e tarihten gelen bir nefretimiz var, Erdoğan Atatürk'ü bitirdi.

2- Dünyanın en güçlü ordularından birine sahiptiniz, onu da darmadağın etti, komutanları hapse attı. Bu ordu bir daha toparlanamaz.

Siz 80 milyonsunuz, biz 10 milyon, ne kadar ürkütücü değil mi?

Erdoğan, tüm azınlıklara kendi devletlerini kuracağı yolu açtı.
Yakında 5-6 yeni devlet kurulur ve nüfuslarımız eşitlenir. Daha ne yapsın?!
80 yıldır bizim politikacılarımız Erdoğan'ın yaptıklarının onda birini yapamadılar. İşte saygım ve sevgim bu yüzden.

Ben buz kesildim. Farkında değilim gözümden yaşlar akıyor, tıkandım lokmayı yutamıyorum. Costas fırladı peçete ile yüzümü sildi, bir yandan özür diliyor fakat teselli edecek kelimeler bulamıyordu.
Bir daha oralara gitmem gerçeği tokat gibi vuruyorlar suratımıza.
Burada oturur yandaş gazete okur koyun gibi yaşarım, taa ki kesim gününe kadar.

Saygılarımla,
Sürüdeki koyunlardan biri
*Prof. Dr. Ergün ÇİL*
*Pediatrik Kardiyolog*
Share:

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Sen Uyu Beni Bekleme TÜRKİYE!!!!




Recep çoktan kürdistanı kumuş buyurun izleyin.

















Share:

Seçim Sistemini Yazan Firmanın Sahibi İfade veriyor

GEZİ OLAYLARINDA, HALKIN İSTİFASINI İSTEDİĞİ TAYYİP,S ANDIĞI GÖSTERDİ. HALK BİZDEN MEMNUN DEĞİLSE SANDIKTA BİZİ GÖNDERİR, SABREDİN SEÇİME KADAR DEDİ ! PEKİ AKP NEDEN SANDIĞA BU KADAR ÇOK GÜVENİYOR? İŞTE CEVABI, İŞTE AKP'NİN SEÇİM HİLESİ !AKP'DE BU PROGRAMI KULLANIYOR! (MUTLAKA İZLE&PAYLAŞARAK YAYALIM BUNU ) BİLGİSAYAR YAZILIMI İLE SEÇİM SONUÇLARI NASIL İSTENİLDİĞİ GİBİ DEĞİŞTİRELEBİLİYOR !


Share:

27 Temmuz 2013 Cumartesi

İLAHİ MAHKEME



Bir adam ölmüş ve öbür dünyada yargılanmak üzere sırasını bekliyormuş. Sıra kendisine gelip mahkeme salonuna girdiğinde bir de ne görsün? Yargıç kürsüsünde bir insan oturuyor. Tanık sandalyesinde ise Tanrı yerini almış. Adam şaşkın,

"Aman Tanrım, bu nasıl oluyor? Beni senin yargılayacağını sanmıştım. Oysa orada hakim olarak bir insan oturuyor."

Tanrı gülümsemiş,

"Ben hiçbir zaman sizi yargılamadım. Sonsuz sevgimle, ne yapmayı seçtiyseniz, sizi seçiminizde özgür bıraktım. Bana yargılamak değil, sevmek yakışır. Çünkü ben saf sevgiyim. Sizi kendimden yarattığım için sizi
yargılamak kendimi yargılamak olur. Ayrıca benim yargılamama ne gerek var ki? Her şeyi bilen ben sadece burada tanıklık ediyorum. Dünyada olduğu gibi burada da insanlar tarafından yargılanıyorsunuz.

Birazdan salonu hayattayken, senin zarar verdiğin, hoşgörülü davranmadığın, yargıladığın, kalplerini kırdığın insanlar dolduracak. Onlara kendini affettirmeye çalış. Onlar seni affederse ne ala. Çünkü cennetin yolu onların affından geçiyor." demiş.

Adam merakla sormuş:

"Peki ya affetmezlerse ne olacak?

"Tanrı yine sevgiyle gülümsemiş,

"Ben cenneti de, cehennemi de yeryüzünde yarattım. Seni tekrar yeryüzüne göndereceğim. Orada öyle bir yaşam süreceksin ki, tüm yaptığın kötülükler, verdiğin zararlar sana aynen yaşatılacak. Yani ettiğini
bulacaksın. Ama bunun amacı sana ceza vermek değil. Sadece o insanların hissettiklerini bizzat yaşayıp anlaman, yaptığın kötülüklerin bilincine varman. İşte o zaman sen kendini affetmiş olacaksın."

Adam bir süre düşünmüş, "Peki, cennet nasıl bir yer?" diye sormuş Tanrı'ya.

"Cennet, bir yer değil, bir bilinç düzeyidir evladım. Dünyada mutlu, huzur ve sevgi dolu, insanlara destek olmaktan haz duyan, yarattığım canlı ve cansız her varlığa saygı göstermeyi bilen insanlar var ya, işte onlar, dünyada cenneti yeniden yaratmaları için geri gönderdiğim cennetliklerdir. Cennet de dünyadan başka yerde değil." demiş Tanrı.

"Ama kutsal kitap bana öyle öğretmedi." diye karşı çıkmış adam.

"Kutsal olan tek şey yaşamdır. Ben o kitapları kutsal kılmadım. Siz kıldınız. Her şeye sevgi ile bakmasını bilerek yaşayan insan, en büyük ibadeti yapandır." demiş Tanrı.

"Peki dünyaya döndüğümde doğru yola görmemde yardımcı olacak mısın?" diye sormuş adam.

"Ben bunun için siz insanların içine "vicdan" denen bir pusula koydum. Eğer bu pusulanın etrafına ördüğünüz kalın bencillik duvarlarını yıkarsanız, vicdanınızın yani benim sesimi kolaylıkla işitebilirsiniz."

"Peki biz insanlara ne kadar yakında bulunuyorsun?" diye sormuş adam.

"Hem size şah damarınızdan daha yakınım, hem de düşman olduğunuz kadar sizden uzağım." demiş Tanrı. "Çünkü düşmanlarınız da Ben'im. Siz de Ben'im."

"Yani mahkeme salonunda insanlara hiç mi hesap sormuyorsun Tanrı'm?"

"Sadece iki sorum oluyor tüm insanlara." diye gülmüş tanrı.
"Dünya okulunda ne kadar sevmeyi öğrendiniz? Ne kadar bilgi kazandınız?"
Share:

26 Temmuz 2013 Cuma

İşte AKP ve Yanaşmalarının Gerçek Yüzleri

14 yaşındaki ZİHİNSEL ENGELLİ ''ÇOCUĞA'' 2 yıl boyunca tecavüz ettiği ortaya çıkan ve çocuğa bir ARABANIN İÇİNDE tecavüz ederken, çevredeki vatandaşlar tarafından yakalanıp SUÇ ÜSTÜ yapılan Ovacık AKP İlçe Başkanı RIZA ÇOLAK
BERAAT ETTİ!

*AKP İLÇE ESKİ BAŞKANI RIZA ÇOLAK, 14 yaşındaki engelli kız çocuğuna arabanın içinde tecavüz ederken yakalanınca, ÇOCUĞU ARABADAN ATIP kaçmaya çalışmış ve arabanın önünü kesen vatandaşlara SİLAH ÇEKMİŞTİ! Arabasını hızla vatandaşların ÜZERİNE SÜREN Rıza Çolak, arabayla bir vatandaşın AYAĞINI EZMİŞTİ!
Sonra yakalanıp karakola teslim edilen Rıza Çolak, CİNSEL İSTİSMAR ve ADAM YARALAMA suçlarıyla MAHKEMEYE SEVK EDİLMİŞTİ.

Bu korkunç vahşete sessiz kalmaya vicdanı el vermeyen vatandaşlar, OVACIK HÜKÜMET KONAĞI önünde saatlerce beklemiş, olaya tepki gösterip ADALET istemişti!

...ve o ŞİDDET YANLISI PEDOFİLİ, İSTİSMARCI İLÇE BAŞKANI, şimdi SERBEST!
Cezası bu kadar mıydı?

-Oysa Gaziantep'te açlıktan BAKLAVA ÇALAN ÇOCUKLAR için 9 YIL HAPİS CEZASI istenmişti. 2 paket CİPS ÇALAN çocuğa 12 YIL HAPİS cezası verilmişti!!!
*Hiçbir SUÇ ALETİ TAŞIMADAN, kimseye tecavüz etmeden, hırsızlık yapmadan, adam öldürmeden, sadece DÜŞÜNCE SUÇUNDAN DOLAYI HALA HAPİSTE OLAN GAZETECİLERİMİZ VE ÖĞRENCİLERİMİZ VAR!

*Zihinsel ENGELLİ Bir ÇOCUK ile cinsel ilişki yaşayabileceğini düşünen, vatandaşa SİLAH ÇEKEN ve arabayı insanların üzerlerine sürerek ADAM YARALAYAN AKP İLÇE BAŞKANI ise SERBEST!

ZİHİNSEL ENGELLİ çocuğun da mı kocaman iğrenç bir adamla cinsel ilişki yaşamak için RIZASI VARDI? Bacağının üzerinden arabayla geçilen adamın da mı RIZASI VARDI?

Bu suçun içinde, zihinsel engelli istismarı var, çocuk istismarı var, makamı kötüye kullanma var, tecavüz var, üstelik bir defa değil, 2 yıl boyunca! adam yaralama var, silahla tehdit var... Böyle bir suçun cezası, baklava çalan çocuğun cezasından ya da düşünce suçlusu bir üniversite öğrencisinin cezasından daha düşük olamaz!
Share:

Bize bunları yutturamazsınız


Haziran ayı boyunca bir çok olay yaşadık. Yitirdiğimiz gencecik insanların acısı hala yüreğimizde. Tanık olduğumuz şiddetin, tonlarca biber gazının, insanlık dışı muamelelerin, vahşetin görüntüleri hala belleğimizde. Tümü de iktidar tarafından sarmalanıp korunan, gerekince yurt dışına kaçırılan AK-itlerin yarattıkları vahşet halen gözümüzün önünde.

HAZİRAN'DAN ÇIKARDIĞIMIZ DERSLER

Hepimiz gördük. Gencecik insanlar öldü. Onlarcası ağır yaralandı. Ve üzerinden günler geçmesine karşın, ne "filmin asıl oğlanı olan Başbakan'dan", ne "filmin figüranları olarak görev yapan Valilerden, emniyet görevlilerinden" bir özür, bir pişmanlık ifadesi duyduk.

Bırakın özrü, pişmanlığı, bir başsağlığı, bir üzüntü sözcüğü bile duymadık.

Onlar söylemeyince, iktidarın yandaşları, Başbakan'ı bu günlerine getiren"azgın güruhun", liberal(!) aydınların(!) neredeyse tamamı da ağızlarını açamadılar. Ya da yasak savdılar. Onlar açmayınca, medyadaki ve"piyasadaki uzantıları da" hiç bir şey söylemediler.

Tabii bizler, hepimiz Haziran ayında yaşadıklarımızdan, bu Başbakan'ın ve"kısaca AKP zihniyeti dediğimiz gerçek zihniyetinin ortaya koyduklarından" bir takım dersler çıkarttık.

Ders çıkarttık ki, bir daha bizim gibi toplumlar, "ben seçimle geldim"diyen Diktatör özentileri nedeniyle, benzer şiddeti, vahşeti yaşamasınlar.

Ders çıkartmamız gerekir ki, bir daha, yarı aydınlar ve yüzleri bir türlü kızarmayan "yetmez ama evetçiler", kolay para kazanmak için ya da para dışında güç, gazete köşesi, bol paralı televizyon programı ve Başbakan uçağına binip beleş gezi yapmayı sağlamak icin, bu tür diktatör özentilerini heveslendirmesinler.

BU KOCAMAN BİR YALAN

Bu tür diktatörlük özentilerine, gerçekte hiç sahip olmadıkları bazı beceri ve yetenekleri varmış gibi davranarak, toplumlarını bu tür vahşet ve şiddet gösterilerine hazırlamasınlar. Ve sonra da "ah ne kadar yanılmışım, ah ben onu demokrat zannediyordum" diyerek, yeni"sahiplerine" işaret veremesinler. Yeni emir ve talimatlara hazır olduklarını göstermeye cesaret edemesinler.

İşte yaşadıklarımızdan ve Gezi olaylarından çıkartacağımız birinci ders;

1) Hatırlayacaksınız, yandaş aydınlar ve Başbakan, yaşadığımız olaylardan, özellikle de Mısır'daki olaylardan sonra sürekli olarak bir şey söylüyorlar. Durmadan söylüyorlar ki inanalım. Daha doğrusu esas amaçları, beynimizin yıkanması !

Neymiş, sandık demokrasinin namusu imiş.

Kocaman bir YALAN

Üstelik demokrasi düşmanlarının, demokrasiyi bir araç olarak görenlerin, diktatör özentilerinin dillerine daha çok pelesenk ettikleri bir YALAN.

Evet iktidarın kaynağının, halka, millete dayanmadığı, Kralların, güçlerini, ailelerinden, soylarından ya da doğrudan Allah'tan aldıklarını söyledikleri dönemlerde, demokrasileri, mutlakiyet rejimlerinden, Krallıklardan ayıran en önemli unsur SEÇİMLER'di. İktidarların, toplumun bir bölümünün (kısıtlı oy) oyları ile, seçim yoluyla işbaşına getirilmesi idi.

Ancak özellikle "toplum sözleşmesi" kavramının kabul edilmesi ile, şu gerçek kabul edildi. Artık iktidarlar, güçlerini, soylarından, ailelerinden, ya da Tanrıdan almazlar. Doğrudan doğruya toplumdan alırlar.

Bu gerçeğin kabul edilmesi ile, 19. Yüzyıldan sonra, ülkeyi yöneten iktidarların seçimle iş başına geleceği kabul edildi. İster demokrasi olsunlar, ister İmparatorluk olsunlar, yöneticiler gücünü halktan alır anlayışı egemen oldu.

İşte bu anlayış nedeniyle, demokrasiler ile demokrasi olmayan rejimleri birbirlerinden ayırmak için farklı bir ölçü gerekli oldu. Ve bu tarihlerden sonra, Demokrasinin tek namus ölçüsü var; o da hiç kuşkusuz HAK VE ÖZGÜRLÜKLER. Ve özgürlüklerin sadece tanınmakla kalmaması, "bak ne güzel Anayasa'ya yazdık" denilmesi ile kalınmaması, tamamen güvence altına alınması.  O kadar. Başka hiç bir şey değil.

HİTLER SANDIKLA GELMEDİ Mİ

Çünkü sandık diktatörlüklerde de olabilir, totaliter rejimlerde de olabilir.Hitler seçimlerle gelmedi mi? 1933 seçimlerinde yüzde 44 oy almadı mı ? Hüsnü Mübarek 2005 de muhalefetin de katıldığı seçimlerde yüzde 88,6 oy almadı mı ? Evren yüzde 92 oyla Anayasayı kabul ettirmedi mi? İran'da halk yöneticilerini seçimle seçmiyor mu ?

Oysa ÖZGÜRLÜK kavramı ve hak ve özgürlüklerin bütünü ile korunup güvence altına alınması, demokrasinin var olduğunu ve namusunu gösteren tek unsur.

Hiç bir iktidar, demokrasilerde, "ben şu kadar oy aldım" diyerek, o özgürlüklerin kullanılmasını ortadan kaldıramaz. Zorlaştıramaz bile.

Hiç bir siyasetçi ya da kişi, özgürlüklerini kullanmak isteyenlere "çapulcu" ya da "ayaklar baş oldu" diyemez. Adamlarına, Vali görünümündeki, Savcı ya da Yargıç ya da Emniyet mensubu görünümündeki adamlarına dövdürtüp, öldürtüp, haklarını gaspedemez.

Evet hiç kuşku yok ki, DOĞRU, DÜRÜST, EŞİT SEÇİMLER ve bu dürüst, eşit seçimler sonucunda çıkan sandık sonucu, demokrasinin göstergelerinden, ölçülerinden EN ÖNEMLİLERİNDEN biridir.

Ama iktidarların, seçimleri dürüst yapmadığı, hatta seçimler dürüst olmasın, eşit olmasın diye ellerinden gelen her olanağı kullandıkları ülkelerde sandık sonucu demokratik değildir. Bu nedenle o "hileli sandık sonuçlarının da" namusla filan ilgisi yoktur.

İktidarların, medyayı tekellerine alarak, tek taraflı bir SİLAH GİBİ kullandıkları; bu amaçla bazı Devlet kurumlarını (RTÜK gibi) tamamen bu eşitsizliği güçlendirecek bir araç gibi kullandıkları;

Ve bu nedenle partilerin "eşit olarak katılamadığı" seçimlerin sonucunda ortaya çıkan sandık sonuçlarının da, yine ne demokrasi ile, ne de namusla filan ilgisi yoktur. Tam tersine namuslu olmamakla ilgisi vardır.

Bu nedenle SADECE sandık koyulmuş olması, demokrasinin NE TEK ÖLÇÜSÜ, ne de NAMUSU filan değildir. Kesinlikle değildir.

Olsa olsa, o ahlaksız, o eşitliği bozan yollara tevessül edenlerin NAMUS ANLAYIŞLARI ile sınırlı bir namus ölçüsüdür. O kadar.

Sakın kimse de o namus anlayışını bize demokrasi namusu olarak yutturmaya çalışmasın. Bırakın yandaşları, Kralın soytarılarını, Padişahın dalkavuklarını, onlar yutturamazlar da, Diktatörlük özentiliği içindeki BAŞBAKANLAR bile yutturamazlar.

Prof.Dr.Süheyl Batum
Share:

Bir Başkan İki Erdoğan!!!



Share:

Vatanı satan Adam Tayyip Erdoğan Süper izleyin




Share:

Barış İki Tane Devlet Arasında Yapılır







Share:

Abdüllatif Şener, Erdoğan ile İsrail arasındaki gizli anlaşmayı açıkladı


 8 Eylül 2012  tarihinde cnn TÜRK'de Yayınlanan aykırı sorular programında AKP'nin eski bakanı ve kimilerine göre üçüncü adamı Abdüllatif Şener, "Erdoğan ile İsrail arasında gizli bir anlaşma var" dedi. Ve sır görüşmenin ayrıntılarını anlattı.Tüm Program Tek parça halinde izleyebilirsiniz. 

  Başbakan Erdoğan ile İsrail arasında gizli bir anlaşma olduğunu söyledi ve Halid Meşal'in Türkiye'ye davet edilmesinin 'danışıklı' olduğunu belirtti.

Türkiye Partisi'ni kapatan Abdüllatif Şener, CNN TÜRK'te Enver Aysever'in sunduğu "Aykırı Sorular" programına konuk oldu. 

Şener , "Eğer bu söylediklerim ana haber bültenlerinde bir ay konuşulmuyorsa Türkiye'de özgür basın yoktur" dedi.


Share:

Anan Seni Doğuracağına Osursaydı Daha İyi Olurdu


  Bilinçsiz insanların karşısında saldırıya uğrayan bisikletli arkadaşlarımızı ve bunların yanında cep herküllerini görüyoruz. Sözlü ve fiziksel tacizin yanında tehditler savurmakla da geri kalmayan bu grubu tam olarak anlamadım.K ırmızı ışıkta duran otobüs bisikletliler yüzünden durduğunu sanıyorlar herhalde geç kalıcaklarmış. Teyzeler durur mu yapıştır hemen bisiklet yolu varmış nerde var lan bisiklet yolu. Sesini beğenmediğimiz videoyu çeken arkadaşı dövdüler mi tokatladırlar mı bilmiyorum.

BUYURUN SEYREDİN KATIKSIZ PİÇİ


Share:

AKP’de Yolsuzluk İstifası!

2 yıl 6 ay hapis cezası alınca partisinden istifa etti.

Tokat’ın Zile İlçesi’nde AKP İlçe Başkanı Yusuf Güzel, ‘Kamu kurum ve kuruluşlarının ihalesine fesat karıştırmak’ suçlamasıyla yargılandığı davada 2 yıl 6 ay hapis cezası alınca partisinden istifa etti.

AKP Zile İlçe Başkanı Yusuf Güzel ve kardeşi Abdullah Güzel hakkında, 2011 yılında Zile İmam Hatip Lisesi Gıda Alım İhalesi’nde usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla yapılan şikayet üzerine soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında Yusuf Güzel, kardeşi Abdullah Güzel ve İmam Hatip Lisesi’nde görevli 6 öğretmen hakkında ‘kamunun zarara uğratılarak, ihaleye fesat karıştırıldığı’ iddiasıyla dava açıldı. Zile Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonrası İlçe Başkanı Yusuf Güzel ve diğer 7 kişi 2′şer yıl 6′şar ay hapis cezasına çarptırıldı. Güzel ve diğer sanıklar kararı Yargıtay’a taşıdı.

‘HUKUK DA BAZEN YANILABİLİYOR’

Hakkında 2 yıl 6 ay hapis cezası verilen AKP İlçe Başkanı Yusuf Güzel, ilçe binasında düzenlediği basın toplantısı ile görevinden ayrıldığını açıkladı. Güzel şöyle dedi:

“Bildiğiniz gibi bir süre önce hakkımızda şikayette bulunulmuştu. Ben o zaman herkese şunu söylemiştim. ‘Eğer ben bir gün ceza alırsam, ben bu ilçe başkanlığını bırakırım’ demiştim. Sonuçta mahkeme 2 yıl 6 ay gibi hakkımda bir ceza verdi. Bu kesinleşmiş bir ceza değil tabi. Temyiz ediyoruz, Yargıtaya gidecek. Kimse söylediysek, bunun bir hukuk faciası olduğunu söylediler. Bence de öyle. Demek ki hukuk da bazen yanılabiliyor. Ben AK Parti’nin ilçe başkanı olmasam bu cezayı almazdım. Ama şimdi bu cezayı aldığım için şeref duyuyorum.” (DHA)

Garip olanda şu bunlar neden topluca istifa etmiyor...

Share:

25 Temmuz 2013 Perşembe

EMİNE ÜLKER TARHAN'DAN DAVUTOĞLU'NA FENA KAPAK




Share:

Laik Cumhuriyet Sona Erdi !


Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararları ile bunların uygulanması için YÖK ve Rektörlük tarafından verilen talimatların gereğini yaptığı için Prof. Dr.Rennan Pekünlü'ye verilen iki yıl bir aylık hapis cezası Yargıtay'da onaylandı (http://www.egedesonsoz.com/haber/Yargitay-onadi-EU-lu-profesore-turban-fisleme-hapsi/846366).
Rennan Hoca'nın fakültesinde sergilenen laiklik karşıtı tabloya (http://www.zaman.com.tr/gundem_dekandan-ozgurluk-adimi_1121125.html) karşın, kendisine verilen talimatların gereğini yerine getirmeye devam ettiği için hapse girecek olması Laik Cumhuriyet'in sona erdiğinin kanıtıdır!

Asıl yargılanması ve hapse mahkum edilmesi gereken girmesi gereken;

Fakülte dekanlıklarına gönderdiği 5 Nisan 2011 tarihli gizli yazıda "2008 de AKP tarafından çıkarılan fakat aynı yıl Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen 5735 sayılı yasayı yürürlükte göstererek öğretim üyelerine yasağın uygulanmaması talimatını verip hem öğretim üyelerini hem de öğrencileri anayasa ve yargı kararlarna karşı suç işlemeye yönlendiren” ve arkasından Fen Fakültesi Dekanının dekanlık binası önünde türbanlı öğrencilerle Anayasa ve yargı kararlarına meydan okurcasına verdiği poza göz yuman (http://www.zaman.com.tr/gundem_dekandan-ozgurluk-adimi_1121125.html)
Prof.Dr.Rennan Pekünlü hakkında üniversiteden izin alınmadan açılan 2.davanın hazırlık soruşturmasında Cumhuriyet Savcısı’nın sorularına cevaben gönderdiği 21/11/2012 tarihli yazıda, yıllardır uygulanan ve yargı kararları gereğince halen de uygulanması gereken türban yasağını ve buna ilişkin arşivler dolusu belgeleri bilerek yok gösterecek şekilde
1- Rektörlük tarafından Prof.Dr.Esat Rennan PEKÜNLÜ’ye konu ile ilgili bir görev verilmemiştir.
2- Üniversite yetkili kurullarınca öğrenciler hakkında türbanlı bir şekilde üniversite içine girme ya da derslere katılma yasağına yönelik alınan herhangi bir karar bulunmamaktadır.
3- Yüksek Öğretim Kurulu tarafından Üniversitemizde uygulanmak üzere konu ile ilgili bir yasaklama kararını içeren yönerge ve talimat gönderilmemiştir.
diyerek , yargıyı etkilemeye yönelik gerçek dışı beyanda bulunup Pekünlü’yü kafasına göre yasak uydurup uygulayarak üniversitede kargaşa çıkaran kanunsuz biri olarak göstermeye çalışan Ege Üniversitesi Rektörüdür.
Asıl yargılanması gerekenlerden biri de EÜ rektörünün iptal edilmiş anayasa fıkrasını yürürlükte göstererek öğretim üyelerine “türban yasağı uygulanmayacak” talimatı verdiği söz konusu gizli genelgeyle işlediği suçla ilgili olarak Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) tarafından İzmir Cumhuriyet savcılığına yapılan suç duyurusuna (http://www.milliyet.com.tr/eu-rektor-u-icin-suc-duyurusu/ege/haberdetay/13.06.2012/1552920/default.htm) ilişkin ceza soruşturmasını bir yıldır sonuçlandırmayan YÖK Başkanıdır.


Kayhan KANTARLI

EÜ emekli öğretim üyesi
Share:

24 Temmuz 2013 Çarşamba

SURİYELİ MUHALİFLER ESAD’IN TARAFINA GEÇİYOR

24 Temmuz, 2013
Suriyeli muhalifler saf değiştiriyor

image00117.jpg

İngiliz Daily Telegraph gazetesi Suriye’de hayal kırıklığına uğrayan yüzlerce muhalif isyancının Devlet Başkanı Beşar Esad’ın affına sığınmak için geri döndüğünü yazdı.

Gazetenin haberine göre Suriyeli muhalifler iki yıldan fazla süredir devam eden çatışmalardan yorgun düştü.
Gruplar arasında kaybetme duygusu hakim gelmeye başladı.
Dolayısıyla giderek artan sayıda direnişçi Esad rejiminin sunduğu af koşullarını kabul ediyor.

Aynı zamanda bu direnişçilerin aileleri de hükümet kontrolündeki yerleşim yerlerine sessizce geri dönüyor.
UZLAŞI BAKANLIĞI’NIN ÇALIŞMALARI SONUÇ VERDİ

Bu durum Esad rejimine duyulan güvenin arttığının işareti olarak görülürken, rejime artan desteğin Ulusal Uzlaşı Bakanlığı’nın çalışmaları sonucunda gerçekleştiği belirtildi.

Uzlaştırma görevini üstlenen Bakan Ali Haydar,
“Mesajımız şu: Gerçekten Suriye halkını korumak istiyorsan silahını bırak ve Suriye’yi diyalog yoluyla, doğru tarafta savun” diye konuştu.

Rejimin ılımlı isimlerinden olan Haydar, eski muhaliflerin silahlarından vazgeçip hükümetin elindeki bölgelere güvenli olarak geçmelerini sağlayan sitemi kuran kişi olarak tanınıyor.

İsyancılar ise af şartlarından haberdar olduklarını ancak silahını bırakanların sadece küçük bir grup olduğunu iddia etti.

Rakka kentinden soyadını vermeyi reddeden Muhammed isimli isyancı,
“Ben devrim için savaşıyorum ama bence ne için savaştığımızı unutmuş durumdayız.
Ailem rejimin kontrolünde olan bölgeye geçti çünkü burası artık güvenli değil.
Esad korkunç biri ama onun alternatifleri çok daha kötü” diyor.

Bakan Haydar yaptığı açıklamada 180 eski muhalifin dün yapılan törenle hükümetin polis kuvvetlerine katıldığını iddia etti.

Bu iddiayı doğrulamanın zor olduğunu belirten Daily Telegraph, Şam’da bulunan Uzlaşı Bakanlığı merkez binasının geçtiğimiz günlerde direnişçilerin aileleriyle dolu olduğu ve bu insanların akrabalarının geri kabul edilmesi talebinde bulunduğunu bildirdi.

http://www.hurriyet.com.tr/planet/24357571.asp

http://www.yenidenergenekon.com/1217-suriyeli-muhalifler-esadin-tarafina-geciyor/#sthash.TjOcVAiP.Z9EYg7jF.dpuf
Share:

23 Temmuz 2013 Salı

ALLAH İLE ALDATMAK

Kuran-ı kerim'in bir kaç ayetinde "Allah ile aldatmak" uyarısı vardır. Sayın Yaşar Nuri Öztürk'ün "Allah ile aldatmak" kitabını okumanızı tavsiye ederim. Aşağıdaki resimdeki derlemeyi okuduğumda "Allah ile aldatmak" konusu daha bir anlam kazandı.

"Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın."
Fatır suresi 5. ayet.


Share:

FLAŞ TV SPİKERİ ŞAFAK SEZERİ ANA HABERDE İTİN GÖTÜNE SOKTU ÇEKTİ!!!

FLAŞ TV SPİKERİ ŞAFAK SEZERİ ANA HABERDE İTİN GÖTÜNE SOKTU ÇEKTİ!!!

BUYURUN İZLEYİN





Share:

21 Temmuz 2013 Pazar

Bu Nasıl Bir Mantık??

Türkiye'de iç pazarda litresi 4.68 lira olan benzinin, yurtdışına 1.43 liradan satıldığı ortaya çıktı. Bu nasıl bir mantıktır. Bu nasıl bir sistemdir bu nasıl bir inançtır.

Buyurun İzleyin.


Share:

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ateş Düşsün TÜRK'ün Evine!!!


Ateş düşsün Kürt'ün evine deseydik, bize terörist, darbeci, faşist demekten çekinmezlerdi ama onlar Kürt ya... Bir şey olmaz...

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım projesi kapsamında birer hafta arayla sanatçılar, yazarlar ve sinemacılarla yapacağı toplantılardan ilkinin 20 Şubat 2010’da, Başbakan’ın İstanbul’daki çalışma ofisinde gerçekleştirileceği açıklandı.

İlk toplantıya katılacak sanatçılar arasında; Ajda Pekkan, Rojin, Sibel Can, Sezen Aksu, Mahsun Kırmızıgül, Ferhat Göçer, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Sertap Erener, Demet Akalın, Selda Bağcan ve Edip Akbayram yer alıyor.

Daha önce “Rojda” adlı şarkıcının da toplantıya davet edildiği, ancak anılanın PKK’lı bir militan için yazılan “Heval Kamuran” (Yoldaş Kamuran) adlı yasaklı bir şarkıyı örgüt etkinliklerinde okuduğunun ortaya çıkmasına duyulan tepkiler üzerine isminin listeden çıkarıldığı öğrenildi.

PKK’nın Avrupa’da gerçekleştirdiği etkinliklerin vazgeçilmez ismi olan ve şarkılarının büyük çoğunluğu Türkiye aleyhine ifadeler içeren Şivan Perwer’in de AKP milletvekillerince Türkiye’ye getirilmesi için yoğun gayret gösterildiği biliniyor. Bu hususu bir önceki yazımda irdelemiştim.

Toplantıya çağrılan sanatçılar arasında yer alan Ajda Pekkan, bir yıl önce Fransızca, İngilizce, Türkçe repertuarına bir de Kürtçe şarkı eklemek için, sıradan bir parça yerine neden illa da Şivan Perwer’e ait “Keça Kurdan” (Kürt Kızı) adlı yasaklı bir şarkıyı seçme gereğini duydu? Ajda Pekkan birilerinin oyununa mı geldi, yoksa reklamın iyisi kötüsü olmaz deyip gündeme gelmek için mi bu yolu seçti? Bu ayrı bir konu.

“Güldünya” adlı bir kadının töre cinayetine kurban gitmesinin ardından, kadına yönelik şiddetin son bulması amacıyla 10 Mart 2009 günü İstanbul’da düzenlenen ve birçok sanatçının katıldığı “Güldünya Şarkıları” konserinde sahneye çıkan Ajda Pekkan’ın, Kürt şarkıcı Aynur Doğan ile birlikte Kürtçe okuduğu Şivan Perwer’e ait “Keça Kurdan” (Kürt Kızı) adlı şarkının sözleri neydi ve neden yasaklanmıştı? İşte o şarkının çevirisinden bazı bölümler:

“Kızlar, istiyoruz ki bizimle görüşmeye gelin,
Kızlar, istiyoruz ki bizimle savaşa gelin,
Hey hey biz Kürt kızlarıyız,
Savaşta arslanız, mertlerin umuduyuz,
Hey hey biz Kürtlerin gülleriyiz,
Başkaldırının setiyiz,
Kürt kızı, kaldır başını!
Hani vatan, hani özgürlük?
Hani biz yetimlerin anası?”

Konserin ardından, bu şarkı, içeriğine ve sözlerine dikkat edilmeden, Ajda Pekkan’ın sesi ve görüntüsüyle tüm ulusal televizyon kanallarında yayınlandı. Oysa Şarkıcı Aynur Doğan’ın “Keça Kurdan” adı ile 2004’te çıkardığı kaset, sözlerinden dolayı, 26 Şubat 2005 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından; “Kürt kızlarının savaşmaya davet edildiği, yasadışı silahlı örgüt propagandasının yapıldığı” gerekçesiyle toplatılmış ve yasaklanmıştı. Anlaşılıyor ki, şarkı Kürtçe olduğu için değil, içeriğinin yasalara aykırı olmasından dolayı toplatılmış. Ama o dönemde basın nedense bu ayrıntıyı görmek istememiş, “Kürtçe şarkı yasaklandı” diye manşet atmıştı.

Davetli listesinde adı geçen Rojin’i uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Şivan Perwer’in siyasi içerikli çoğu şarkılarını seslendiren biri. TRT-6(Şeş)’in yayına başladığı günlerde Şivan Perwer’in yasaklı olan “Mihemedo” şarkısını devletin televizyonunda bile herkesin gözünün içine baka baka defalarca okuyan bir kişi.

“Mihemedo” (Muhammed) adlı bir gencin öldürülmesi olayını konu alan Kürtçe şarkıda geçen “Romî” sözcüğü, Kürtler arasında öteden beri “Türk” anlamında kullanılmaktadır. Şarkıda geçen “Eskerê Romî” ifadesi, “Türk Askeri” demektir. Yine şarkıda geçen; “Agir bikeve mala van Romîyan” ifadesi, “Ateş düşsün bu Türklerin evine!” anlamındadır.

İşte, Rojin’in TRT-6(Şeş)’te okuduğu şarkının bazı sözlerinin çevirisi:

“Loy loy... Muhammed yoldaş,
Muhammedimin bedeni dağların zirvesindeki simgedir anacığım,
Sevgilimin bedeni dağların zirvesindeki simge.
Hey ateş düşsün bu Romilerin (Türklerin) evine.
Muhammedimin bedenini darbelediler bu vahşiler.
Diyorlar ki, Romi (Türk) askerleri Muhammedimin yolunu kesmiş.
Haber verelim Diyarbakır'a ve Siverek'e,
Muhammedimizin intikamını alsınlar!”

Kürtlerin “Romi” kelimesini “Türk” anlamında kullandığını, şu anda TRT-6(Şeş)’te program yapan Kürt yazar Muhsin Kızılkaya da, TRT-1’de katıldığı bir programda bizzat ifade etmiştir.

Ajda ve Rojin’den, demokratik açılım projesine katkı bağlamında nasıl istifade edileceği bilinmiyor. Ancak, her iki sanatçının seslendirdiği Şivan Perwer’in örnek verdiğimiz siyasi amaçlı, halk arasında kin ve nefret hislerini uyandıran şarkılarının, vicdanları rahatsız etmesinin yanı sıra, toplumsal dayanışmayı da zedeleyeceği inancındayım.


Kaynak
Share:

Esnaflar ve Direnişçiler Kardeş AKP KALLEŞ



RedHack: Cumartesi saat 19:00'da "Esnaflar ve Dırenişçiler kardeştir" sloganıyla bulusuyoruz! Oynanmak istenen oyunu bozacağız! HIZLICA YAYALIM!

Saldirgan esnafa boykotu yayginlastirirken, direnişi destekleyen cesur esnafi sahiplenelim! Cumartesi 19:00 Taksim Esnaf-Direnişçi el ele!
Share:

Erdoğan'ın Gelin Yakınıyla İlgili Flaş İddia!

Erdoğan'ın gelin yakınıyla ilgili flaş iddia!

Kabataş’ta Gezi eylemcileri tarafından yerlerde sürüklendiği iddia edilen Erdoğan'ın gelin yakını Z. D.’nin aldığı raporda ne çıktı..

  İddiaya göre, raporda Z.D.'nin saçının çekildiği, yere düşürüldüğü gibi bilgiler yer almıyor.

'Sadece basit bir morluk var'

Sol Portal'ın haberine göre, İstanbul Kabataş’ta Gezi Parkı direnişçileri tarafından bayıltılana kadar dövüldüğünü iddia eden AKP’li Bahçeşehir Belediye Başkanı'nın gelini Z.D.’nin Adli Tıp raporunda sadece bazı morluklar olduğu öne ileri sürürüldü.

Z. D., 5 Haziran tarihinde, Çağlayan Adliyesi’ndeki İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü’ne başvurdu. Burada doktor Gökçe Ünal Bayraktaroğlu tarafından muayene edildi. Muayene sonucu hazırlanan rapor, soruşturmayı yürüten savcılar tarafından soruşturma dosyasına da konuldu. Z.D.'nin Adli Tıp raporunda sadece, bacaklarının iç kısmında 1 ila 1,5 santimetre boyutlarında 5 adet ekimoz (hafif morluk) olduğu ileri sürülüyor. Kısa sürede geçen ya da sarı renge dönen cinsten morlukların, basit bir itmeyle meydana gelmesi mümkün. Ancak Z.D. darp edildiğini söylediği için, rapora darp iddiası işlenmiş. Raporda başka bir darp bulgusunun yer almadığı iddia ediliyor. Olayda saçının çekildiği, yere düşürüldüğü gibi iddialar da raporda yok. Z.D. bu iddialarını doktora anlatmadığı, aksi takdirde mutlaka raporda yer alacağı belirtiliyor. Rapora ilişkin bilgiler olayın bir saldırı değil, karşılıklı gelişen bir tartışma olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Olayın içinde yer alan direnişçilerden biri RedHack’e yaptığı açıklamada, Z.D.nin kendilerine hakaret ettiğini bunun üzerine tartışma başladığını ve küçük çaplı bir itiş kakış yaşandığını söylemişti.

 

Haber Kaynağı

Share:

16 Temmuz 2013 Salı

10 Yıllık İktidarın Adı Sessiz Devrim Oldu!!!!


Faşist biri faşist yönetiminin adını kibarlaştırdı. Yukarıda resmini gördüğünüz mahlukat, iktidar süresince yaşanan sürecin ismini belirledi.

Bu zart, Türkiye'nin son 10,5 yılda yaşadığı değişim ve dönüşümü 'Sessiz devrim' olarak değerlendirdi.

'SESSİZ DEVRİM YAPTIK'

Yeni Şafak'tan Fazlı Şahan'ın haberine göre, Hükümet, A-KO-PA iktirarında yaşanan değişim ve dönüşümün envanterini çıkardı. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 'Sessiz Devrim' kitabı hazırladı. Bu şahsiyetsizler, kitabın önsözünde kalkınma hamlelerine paralel olarak terörle mücadele, demokratikleşme ve hukuk alanlarında 'Sesiz devrim' yaptıklarını söyledi. ( Bunun adı aslında vatan hainliği Vatanı bölme ve satma )

255 SAYFALIK KİTAPTA İCRAATLER SIRALANDI

Ezber bozan bir yaklaşımı esas aldıklarını söyleyen Hayatı boyunca Onurun anlamını bilmeyen yukarıda resmi görülen bu zart, 'Yeni bir güvenlik paradigması geliştirdik. Ne güvenlikten ne de demokrasiden ve özgürlüklerden taviz verdik' ifadesini kullandı. (Özgürlük ve demokrasi kendileri ve yanaşmalarına ) Bu Onurve namustan yoksun Zartın aynı kişiliğe sahip yalaka ve yanaşması Beşir Atalay ismi ile bilinen zart ise, bu adımların, devlet ile toplum arasındaki mesafeyi kısaltan adımların olduğunu kaydetti. Türkiye'nin Demokratik Değişim ve Dönüşüm Envanteri 2002-2012 kitabı yayınlandı. A-KO-PA'nin attığı adımların tek tek sıralandığı 255 sayfalık kitap, A-KO-PA MKYK'da kurul üyelerine ve milletvekillerine gönderildi.
Share:

Boşbakan Bu Sefer Haklı Çıktı!! An ve An Taciz!!!

Hiç Söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama bu sefer boşbakan haklıçıktı. Gezi Parkı direnişinde Türbanlı kız taciz görüntüleri ortaya çıkınca çok utandım.

NOT : İzlerken Miğdenize kramp girebilir.








Share:

Artık Polemik Yok, Küfür Var!



Artık polemik de yapamıyorlar, küfrediyorlar!

BDP, AKP, CHP ve MHP’nin, yeni uzlaşma anayasası çalışmalarında, 48 madde üzerinde anlaştıkları açıklanmıştı.

Önce şunu ifade edelim.

48 Maddenin hepsi faso-fisodan ibaret.

İnceleyenler görecektir. Bazı kelime ve önemli olmayan tanımlar üzerindedir. Yani sözcük dizimi ve gramere yöneliktir.

BDP ve AKP’nin amaçladığı Anayasa, bölünmeyi tanımlayan Anayasa olduğundan, MHP ve CHP’nin de, bu maddelere karşı çekincesi olması nedeniyle, bir uzlaşma olmayacağı açıktır.

Ancak ABD’den gelen “bölünme anayasası bir an evvel çıksın” baskısı; AKP’yi zorluyor.

Bölünme Anayasası yapmak, kolay mı?

Ülkenin içinde bulunduğu şartlar, dışarıdan gelen tehditler, bölünmeyi bir metne (Anayasa) bağlayacak durumda değildir.

“48 madde üzerinde anlaştık, gelin bu 48 maddeyi geçirelim” şeklindeki iktidar önerisi, eğer meclisten geçerse,  bölünme anayasasının geçmesine de, bir temel inşa etmiş olacaktır.

Bunun, bir AKP tuzağı olduğunu gören Bahçeli, CHP’yi de açığa düşürerek, öneriyi retti.

Haziran halk direnişi ve Mısır’da gerçekleşen devrim nedeniyle, AKP ve onun yöneticileri hepten zıvanadan çıktı.

Zaten seviyesiz olan ve polemiklere dayanan söylemler, küfürlere dönüştü.

Hüseyin Çelik Bahçeli için, “uçağa bile binemez, Ankara’da kuluçkaya oturmuş bir zavallı”

Sözlerini sarf etti.

Bahçeli AKP’yi zor günlerinde desteklediğinde “sorumlu kişi” desteklemediği zaman da “tavuk” oluyor.

Bunlar böyledir.

Baykal, kendisini Başbakanlığa taşıyan Anayasa değişikliğine evet dediğinde iyi idi.

Geriden kasetler de hazırlanıyordu…

Bunların Türk siyasetini getirdikleri yer; ya kasettir, ya da tavuk.

Gerçi son günlerde “irticanın palasını” da öğrenmeye başladık ama…

AKP PKK ortaklığı, AKP’yi sonu belli olmayan bir yerlere doğru sürüklüyor.

Açılım konusunda, AKP halktan gelen mukavemet sebebiyle, biraz ayak sürüyecek olursa, hemen ABD’den, “gezilerde demokratik eylemlerdir” şantajı geliveriyor.

Malın esas sahibi ABD olduğundan, hem okşuyor, hem dövüyor.

Mursi’nin yıkılışını, kendilerinin yıkılışı gibi gören AKP, bundan sonra daha fazla saçmalayacaktır.

Hele sonbaharda, sıcak paranın dibi kuruyunca, siz o zaman görün şangırtıyı.

Siyasal şiddetin, fiziki şiddete dönüştüğü yerde, söz artık küfürdür.

Küfür eğitiminde geri kalmışsanız, üzülmenize gerek yok.

Bülent ESİNOĞLU
Share:

15 Temmuz 2013 Pazartesi

YALAN YALAN YALAN!

 

YALAN YALAN YALAN!

Sayın Başbakan’ımız!, gün geçmiyor ki; ÖTEKİLER hakkında, bir şeyler üretmesin, Toplumda HASSAS olan bir KONUYU, KAŞIMASIN, KANATMASIN!

Bunları günlük olaylarda yapıyor, yetmiyor, Tarihin derinliklerinde, belki de o günün koşullarında yapılması ZORUNLU denebilecek olayları; ÇARPITARAK anlatıyor, Türk Milletinin kafasını karıştırıyor,

Anlattıklarının yanlış olduğu, defalarca kanıtlanmış olmasına karşın, Bulunduğu makama zarar vereceğini bile bile, yanlışlarını yapmaya devam ediyor.

İşte onlara iki örnek:

"… Kâfir İsmet Paşa CAMİLERE KİLİT vurdu. Etrafına ASKER dikti. NAMAZ KILMAK için içeriye kimseyi SOKTURMADI….”

“… CAMİ”leri “DEPO”, “AHIR” olarak kullandılar…”

Tufan Türenç, Bu konuda, açıklama yapıyor: ÇİRKİN İFTİRA ve GERÇEK....

“… DEMOKRAT Parti 1946'da kurulduktan hemen sonra İsmet İnönü ve CHP için, Bütün Anadolu'da şu İFTİRAYI yaymaya başladı:

"… Kâfir İsmet Paşa CAMİLERE KİLİT vurdu. Etrafına ASKER dikti. NAMAZ KILMAK için içeriye kimseyi SOKTURMADI.”

… Demokrat Parti'den sonra iktidara gelen bütün SAĞCI PARTİLER de İsmet Paşa ve       CHP için aynı İFTİRAYI yaymayı aralıksız sürdürdüler…

… Bugün aynı çirkin ve ASLI ASTARI OLMAYAN İDDİAYI AKP de kullanıyor.

… Bu çirkin iftiranın iç yüzünü yıllarca CHP'de görev almış,

İnönü'nün yakınında bulunmuş olan Necati Karakaya açıklıyor:

… Şimdi Necati Karakaya'nın gönderdiği mektubu birlikte okuyalım:

"… 28 Şubat 2008, Büyük Millet Meclisi'nde CHP'li bir milletvekili konuşma yapıyor.

Mehmet Ali Şahin Bakan koltuğundan bağırıyor. 'Haydi, Haydi! Biz sizin nerelere kilit vurduğunuzu çok iyi biliriz.' Bununla 'siz camilere kilit vurdunuz' demek istiyor...

Gerçek şudur:

“… 1942 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın en alevli günlerinde, HİTLER'İN Orduları sınırımıza dayandı.

… İsmet Paşa Trakya'da ‘ÇAKMAK HATTI’NI kurmasına rağmen İSTANBUL'UN BOMBALANACAĞINI tahmin ediyor bu nedenle de; SAVUNMAYI Ankara'nın dışında yapmayı düşünüyordu.

… İstanbul'daki Saraylarda ve Müzelerde bulunan TARİHİ EŞYALARI, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının MENZİL Dışında kalan bölgelerdeki Camilere Koymayı düşündü.

İsmet Paşa düşmanın camileri BOMBALAMAYACAĞINI biliyordu.

O nedenle bütün SARAY EŞYALARINI, PADİŞAHLARIN TAHTLARINI, Mücevherleri, KUTSAL EMANETLERİ, Hazreti Muhammed'in SANCAĞINI, KILICINI, HIRKAİ SAADETİ, Hazreti Osman'ın KANLI KURAN'I KERİMİ'Nİ, MÜZELERDE ne varsa tümünü; Tam 48 VAGONA YERLEŞTİREREK NİĞDE'YE GÖNDERDİ.

… Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek başkanlığında, 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde'ye gitti. EŞYALAR VE GÖREVLİLER, TEHLİKE TAMAMEN GEÇENE KADAR NİĞDE'DE KALDILAR.

… Bu Değerli Eşyalar Niğde'de 3 CAMİYE YERLEŞTİRİLDİ. Camilerin etrafına NÖBETÇİ ASKERLER yerleştirildi.

… İşte o ÇİRKİN İFTİRANIN GERÇEK YÜZÜ böyle!..

Aradan 70 yıla yakın zaman geçmesine rağmen AKP hâlâ bu YALANI kullanıyor. Başbakan Erdoğan bununla da kalmıyor Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhuriyetin kurucusu, İkinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa'yı; HİTLER'E benzetiyor…”

***

Öyle bir dönemden geçiyoruz ki CAMİ ve DİN SÖMÜRÜSÜ aldı başını gidiyor.

İktidar temsilcileri durmadan, II. Dünya Savaşı yıllarında “DEPO”YA dönüştürülen CAMİLERDEN söz edip, HALKIN DİN DUYGUSUNU İSTİSMAR ediyorlar...

İşte bu sömürü ve yanlışlara bir örnek daha: Türker Alkan, Eylül 1999’da, Radikal’de yazdı:

“… Atatürk’e yapılan saldırılar, 1940’ların Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye de her fırsatta yapılmış ve Dini rencide ettiği ileri sürülerek, yıpratılmaya çalışılmıştır.

Bu saldırılara güzel bir örnek şöyledir:

… Dinimizi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen bir kısım İnönü karşıtları, İnönü’nün; “CAMİ”leri “DEPO” veya “AHIR” olarak kullandığını ve O’nun DİN DÜŞMANI olduğunu yaymışlardır. Oysa durum çok farklıdır:

… Türkiye, 1940’lı yıllarda, İkinci Dünya Savaşı’na girmeğe zorlanmaktadır. Bir başka deyişle savaşa girmek durumunda kalmak üzeredir. “SEFERBERLİK” ilan edilmiştir. YİYECEK, İÇECEK, GİYECEK gibi, ordunun ihtiyacı olacak maddelerin, Bir harbe girilmesi halinde, yeterli miktarda elde bulundurulması gerekmektedir.

… DİNDAR bir KİŞİ olarak bildiğimiz, Zamanın Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından bu malzemelerin toplatılması Emredilmiş ve DEPO OLARAK DA CAMİLERİN KULLANILMASI ZORUNLULUĞU DOĞMUŞTUR.

… Mareşal Fevzi Çakmak, aslında, Dindar bir insandır. Ancak o günün şartlarında, “cami”lerin bir kısmının, ibadet yapılacak yer olarak değil “depo” olarak kullanılmasını daha uygun görmüştür.

… Olay çok mantıklı, bir o kadar da ZORUNLU bir olaydır. Ancak, Dini her fırsatta karşıtlarına bir silah gibi kullanmak isteyenler, O’nu yine kendi iktidarları için, çıkarları için İnönü’ye karşı kullanmışlardır.

… Hakkında “dinsizdir” diye propaganda yapılan İsmet Paşa’nın son derece dindar olduğu, Dini sorumluluklarını yerine getirdiği, yatağının başucunda Kuran bulundurduğu pek az kişi tarafından bilinir.”

***

Makale ve Köşe Yazarı, Mehmet Şevket Eygi; Başbakan ERDOĞAN’NIN ve EKİBİNİN bu Bölücü gidişinden memnun kalmamış ve Düşüncelerini MİLLİ GAZETE’de yazmış, özetleyerek sunuyorum:

“ALLAH BELANIZI VERSİN!”

“… İSLAMCILIĞIN cıcığını çıkarttınız, Allah belânızı versin!..

… Müslüman’san, hangi meşrep ve mezhepten olursan ol, Mutlaka DOĞRU ve DÜRÜST olmak zorundasın.

… İslam'da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak var mıdır?

… Rüşvet almak var mıdır?, Haram yemek var mıdır?

… YALAN söylemek, halkı ALDATMAK var mıdır?

… Müslümanların yüzünü kara çıkarttınız... Başınız belâdan kurtulmasın.”

***

Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmanın tek bir yolu vardır:

YERELDE ve GENELDE İKTİDAR olmak!.

GENÇLERİMİZ ve KADINLARIMIZ başta olmak üzere, tüm Yurtseverler vatandaşlarımız, DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ve “MİLLİ MERKEZ” adlı oluşum İKTİDAR olmayı gerçekleştirmek için ellerinden gelenin fazlasını yaptılar

Sıra simdi Laik Cumhuriyet'ten yana Siyasi PARTİLERİMİZDEDİR.


Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan;

“… Önümüzdeki yıl seçim var. 8 ay sonra SANDIĞA gelin” diyor,

“… Taksim meydanından büyük bir meydan vardır., O da SEÇİM MEYDANIDIR”

… SANDIK MEYDANI, SANDIK!...” diye meydan okuyor, Seçimi en çok istemesi gereken Muhalefet Partilerimizde, ÇIT YOK!

Ben; Sizin bu durağan halinizden, bir Yurtsever vatandaş olarak utanç duyuyorum, oysa; “Malum Şahıs”tan çok, sizlerin, Yurtseverler vatandaşlarımızın yarattıkları bu Rüzgârı, FIRTINAYA çevirmeniz gerekmektedir.

Yoksa siz iktidar olmayı istemiyor musunuz? Öyleyse, çıkıp bir Açıklama yapın ve insanlar seçimlerde oylarını verecekleri Partilerini Kursunlar (CD: yeni bir parti kurmanın çok yanlış olduğunu her zaman iddia etmiş bir insanım)

Şimdi parti kurma zamanı değildir; o halde tek çözüm: Birlikte Harekettir.

Bu birlikte hareket nasıl olabilir derseniz, halkın istediği şudur: Laik cumhuriyetten yana olduğunu söyleyen; PARTİLERİMİZ; Önümüzdeki YEREL SEÇİMLERE de, AYRI AYRI ADAY GÖSTEREREK girerlerse; SONUÇ her defasında olduğu gibi, yine HÜSRAN olacaktır.



Başarılı olmak için adı geçen partiler;

Türkiye'yi İL, İLÇE, BELDE bazında BÖLÜŞSÜNLER SEÇİMLERDEN ÖNCE ve SONRA KOALİSYON YAPSINLAR, İKTİDAR OLSUNLAR,

Sonra, kendi bayraklarını dalgalandırsınlar saygılarımla 15 Temmuz 2013



KAYNAK
Share:

9 Temmuz 2013 Salı

Ethem'i Öldürdüler, Şimdi!de Ailesinin Evini Bastılar


Ankara'da Gezi direnişi eylemlerinde polisin silahla öldürdüğü Ethem Sarısülük'ün ağabeyi Mustafa Sarısülük twitter'dan yazdığı mesajlarla korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı.

Sarısülük'ün verdiği bilgilere göre polis, öldürdüğü Ethem'in yakınlarına sistematik baskı uyguluyor.

Sarısülük cinayeti takip eden halalarının evinin polis tarafından basıldığını, polisin "sesleri çok çıkıyor" diye tehdit ettiğini, ailenin susturulmaya çalışıldığını söyledi.

İşte Mustafa Sarısülük'ün o mesajları:

Akrabalarımızın evi polisler tarafından basılmış ve kendileri tehdit edilmiştir. Halamızın kızları polis tehdidiyle susturulmak istendi.

Delilleri gizlemeleri, polisi serbest bırakıp korumaları, dilekçelerimizin reddedilmesinden sonra şimdi de akrabalarımız tehdit ediliyor.

Bizlere uygulanan bu baskı ve yıldırma politikasını kınıyoruz. Akrabalarımızdan ne isteniyor? Amaçladıkları ne? Korkup bu davanın peşini bırakacağımızı mı sanıyorlar? Aldanıyorlar. Biz bu davadan da, kavgadan da vazgeçmeyeceğiz.

Son günlerde Ethem'in sık sık uğradığı yerlere baskın yapan Ankara Emniyeti, en son baskınını Ethem'in çokça gittiği halasının evine yaptı. Aile fertlerini evde bulamayan polis, binanın kapıcısına aileyi sormuş ve onlara bir not bırakmış. "Onlara söyleyin, gördüğümüz yerde gözaltına alacağız. Sesleri çok çıkıyor." demişler.

Sarısülük ailesi olarak, akrabalarımız da bizimle birlikte direnişlere destek vermekte ve mücadele etmektedir. İstedikleri bu davanın peşini bırakmamızdır.

Bilsinler ki, bizim de kafamıza kursun sıkılsa bu davadan Vazgeçmeyeceğiz. Onların tehditlerinden, baskılarından korkmuyoruz. İlerleyen saatlerde avukatlarımız da şikayette bulunacaktır.



KAYNAK
Share:

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Cemaat iş kadını Suma'yı intihara sürükledi


Eleştirmen Feridun Andaç, Erzurum’lu iş kadını Fersin Suma’nın intiharının perde arkasındaki “cemaatçi faiz lobisini” kaleme aldı.

 Cemaat iş kadını Suma'yı intihara sürükledi
 İşte Andaç’ın Cumhuriyet’te yayınlanan o çok çarpıcı yazısı:

“Sayın Başbakan ve konuyla ilgili bakanlar bilgi sahibi midir bilmem, bugünlerde “faiz lobisi” diye nitelendirdikleri, ama başka bir “lobi”nin sıkıştırmasıyla, Doğu Anadolu’ya çok güzel bir entegre süt fabrikası kazandıran Fersin Suma intihara sürüklendi. Ardında, ilgililere iletilmek üzre 14 mektup bıraktı Fersin Suma.

Konuyu öğrendiğimde içim acıdı. Çünkü Fersin Suma’yı tanıyordum; bu tesisin kuruluş öyküsünün tanığıydım. Ötesi, bir vicdan sorgusuyla bu intiharı dile getiren bir yazı da yazdım Milliyet Gazetesi’nde (1 Mayıs 2013). Bunun üzerine aldığım tehditler şunu gösteriyordu ki evet, “cemaatçi faiz lobisi” işbaşındaydı!

Avrupa Birliği projesi olarak kabul gören, desteklenen Fersin Suma’nın bu girişimi yörede bir ilktir. Ve bu bölgeye alanında yapılan en önemli yatırımdır. Yöredeki küçük üreticinin süt üretiminin de değerlendirildiği bu tesisin faaliyete geçtiği günlerde Fersin Suma, kendisine yapılan komplolara dayanamayıp isyan ederek sürüklendiği bu durumu ayrıntılarıyla anlattığı ve her biri ilgililere yönelik 14 mektup yazıp nisan ayının son haftasında intiharı seçti.

Ne yazık ki bu intihar olayı medyada, ulusal basında pek yer almadı. Hiçbir gazeteci de akıl edip, cesaret gösterip konunun üzerine gidemedi.

Konunun savcılığa yansıdığı söylense de bu adalet sisteminde, bir zaman sonra “takipsizlik”le sonuçlanacağı aşikâr. Çünkü sözü edilen cemaatin her yerde parmağı var, her taşın altından onlar çıkıyor. Özellikle de o yörede.

Gelelim Fersin Suma’nın öyküsüne. Deyim yerindeyse, filmlik bir öyküdür bu. Babasının mandıracılık işini devralan Suma, bunu daha ileriye götürmek ister; yöreye iyi şeyler yapmak, üretime katılıp ülkenin geleceğine bir taş koymak çabasındadır. Göğüslediği tüm zorluklarla başarıyı yakalar, “girişimci kadın” ödülüyle de taçlandırılır bu çabaları. Sonrasını kendisinden dinleyelim:

“Arş Gıda olarak 400 metrekare kapalı alan üzerinde 1 milyon dolarlık süt ve süt ürünleri konusunda faaliyet gösteren fabrika kurduk. Daha çok yeni bir yatırımız. Günlük 75 ton süt işleme kapasitesine sahip fabrikamız şu anda, ancak günlük 5-6 ton süt işliyor. Şimdilik 25 kişilik bir ekiple çalışıyoruz. Pay-Süt ana markamız. Ürettiğimiz yoğurt, tereyağı, beyaz peynir, kaşar, ayran, ‘Civil’ peyniri ve ‘Yağlı Civil’ peyniri yine ‘Pay’ markası ile tüketiciye sunuyoruz. Yeni üretimimiz ‘Civil’ ve ‘Yağlı Civil’ peyniri ile iddialıyız. (…)*”

‘BEN TEFECİYİM’

Fersin Suma, “cemaatçi faiz lobisi”nin kapanına nasıl düştüğünü mektuplarında anlatır. Hatta bu mektuplardan biri, cemaatin lideri Y.H. “hazretleri”nedir. Son satırları ilginçtir Suma’nın:

“Erzurum MÜSİAD her şeye şahittir. Ama onları da ‘davalarla şirketi korumaya aldık’ diye kandırmışlardır. Bu vicdansızlığa şeyhin icazet verdiği söylenmektedir. Lütfen doğunun tek tesisine sahip çıkın. Allahım her şeyi biliyor. Bu tesis ülkemindir. Tesisimizdeki Türk ve AB bayrağı indiğinde ülkem AB sayıştayında yargılanacaktır. Vicdanı olan herkesi yardıma çağırıyorum.”

Suma’nın bir başka mektubu ise eski Erzurum MÜSİAD Başkanı’na. Fabrika inşaatını üstlenen, S.T’nin bu süreçte çevirdiği dalavereleri mektubunda ona aktarmakta, şunları söylemektedir:

“3 yıl boyunca TKDK’nin AB tarafından akredite edilebilmesi için işletmemizde hizmet ettik. 11 il işletmemizdeki eğitimleri sonucunda akredite oldular. Bize de Erzurum’a bir tesis kazandıralım, prosedürü siz de öğrendiniz ‘lütfen bir proje yapın’ denildi. Bu projeyi yapıp yapamayacağımız Erzurum MÜSİAD toplantılarında tartışıldı. Ülkemizin ‘süt ve süt ürünleri işletmesi’ desteklenen en büyük projesi oldu. Konya’dan AB projeleri yapan bir firma 1.100.000 TL fiyat vermiştir. S.T. 1.200.000 TL fiyat verdi. Metrajlarda istenen kazı dolgu, sıva boya vb. istenilen ölçülerde yapılmamıştır. Buradan daha da aşağı düşmesi gerekirken hakkımızda davalar açarak tüm şirketin mal varlığına el koymuştur. Kuveyt Türk bankasına gelen 1.299.000 TL. hesabına geçmiştir. Kendine ve tedarikçilerine 998.570 TL çek vermiştim. 1.200.000 TL teminat çeklerime kendisi tarih atarak mahkemeye gidip haciz kararlarını aldırmıştır. Şirketimden tahsil ettiği rakam 1.623.000 TL’dir. Buna rağmen tedarikçilerine ciro ettiği çeklerimi ödememektedir. Onlar da bana dava açmaktadır veya onun ödeme şekline bağlı olarak avukatı Ü. Bey tarafından faiz istenmektedir. (üyeniz K. Beton sahibi N.K. için 50.000 TL. faiz istenmiştir. N. Bey’e sorduğumda 200.000 TL. bu rakam, ben tefeciyim demiştir.”

(*) Gazeteci Ela Karasu’nun Fersin Suma ile yaptığı söyleşiden.

BU TESİS ERZURUM’UN, HERKESE YETER!

* Diğer mektupları gözden geçirdiğinizde Fersin Suma’yı intihara sürükleyen nedenlerin başında o yörede çöreklenen “cemaatçi faiz lobisi” gelmektedir. Başbakan’nın 81 il arasından miting yapmak için seçtiği birkaç il içinde Erzurum’un ilk sıralarda yer alması şaşırtıcı gelmedi. Çünkü en büyük desteği bu ilden almaktadır, cemaatin bu desteği ise manidardır! Gene de ben şunu merak ediyorum:

Acaba bu ülkenin başbakanı olarak gittiği bu kentin birçok sorunu ile ilgili soru sorup bilgi aldığı gibi merak edip de yöneticilerine şunu sormuş mudur: “Arkadaşlar, Fersin Suma’nın dosyası ne oldu?” Eğer merak etmiş ise biz de soruyoruz; Sayın Erzurum Valisi, Erzurum Cumhuriyet Savcısı sizlere ulaşan bu 14 mektupta Fersin Suma’nın sözünü ettikleri ışığında, onu intihara sürükleyen, bir tür cinayete neden olan bu “cemaatçi faiz lobisi” hakkında neler yaptınız?

Bunu kamu vicdanı adına soruyorum.

Şunu da hatırlatmak isterim; Fersin Suma mektuplarının birini “Erzurum eşrafına ve vicdanı olanlara” yazmış, şöyle de sonlamıştı: “Vicdanım ve yüreğim artık gelinen noktaya dayanmamaktadır. Ailem ve zarar verdiğim herkesten özür diliyorum. Lütfen bu güzel tesisi yürütmek için yardım edin! Sağlığımda bulamadığım yardımı belki şimdi verirsiniz! Bu tesis Erzurum’undur. Sahip çıkın. Herkese yeter!” Yazıma noktayı koyduğum anda gelen bir haber: “Cemaatçi faizci” aklanmış, açıkçası “takipsizlik kararı” verilmiş; Fersin Suma’nın o güzelim tesisi de icraya verilmiş. Hadi bakalım yandaş medyanın tosuncukları gidip haber yapsanıza bunu. Din, vicdan, hak, hukuktan söz edenler; “Fersin Suma Neden İntihar Etti” manşetini atarak bu sorunun yanıtını arasanıza! Bu kente, tarihinde görmediği bir fabrika armağan eden Fersin Hanım’ın “cemaatçi faiz lobisi” tarafından nasıl intihara sürüklendiğini yazsanıza. Belki başbakanımız da, ilgili bakanlar da aydınlanır; kamuoyu da orada nelerin/nasıl döndüğünü öğrenirler sayenizde!”

KAYNAK
Share:

5 Temmuz 2013 Cuma

TRT den İstekler Programi

Hüseyin Çelik, Mısırkastederek halkın parasıyla alınan silahlar halka çevrilemez demiş. 21 milyon dolarlık kimyasal gaz bombasını halkının üstüne boca eden devlet bakanının bu açıklaması gözlerimizi yaşarttı. Siz göz yaşartmayı hakikaten iyi biliyorsunuz.

Bugün TRT ( AKP )Türk'te yayımlanan Dünya'nın gündemi Programında Mısır'da Muhammed Mursi Hükümetinin devrilmesi .
Programın sonunda ise, Türkiye Yayın tarihine geçecek olan Bir kısmının Eski Bir Müslüman Kardeşler teşkilatı üyesi Seyyid Kutub'a ait olduğu "Kardeşim sen özgürsün" parçası çalınarak, program bitirildi. Sözde Müslüman kardeşlere anlamlı destek mesajı verildi.

Bundan sonra sizde TRT veya AKP den istek parçada buluna bilirsiniz.

Buyurun İzleyin izletin




Share:

2 Temmuz 2013 Salı

Camide İçki İçildi Yalanının Görüntüleri!!!

BU HABERİ PAYLAŞALIM ARKADAŞLAR
MEDYA VERMEYECEK MÜMKÜN OLDUĞUNCA HERKESE DUYURALIM .

Gezi Parkı olayları sırasında Başbakan Erdoğan halkı sürekli aynı söylemlerle kışkırttı: “Camide içki içtiler!..”

Başbakan’ın bu söylemleri Caminin müezzini ve eylemciler tarafından sürekli yalanlandı. Fakat Erdoğan pes etmedi ve aynı söylemlere devam etti, ediyor…

Odatv olarak “Camide içki içildi” yalanına tüm delilleriyle son noktayı koyuyoruz.

Eylemcilerin camiye sığındığı gece ve sonrasında üç farklı ajansın (DHA, CHA, AA) çektiği görüntüleri inceledik.

Ve gördük ki o gece camide kesinlikle bir içki kutusu yok.

Tane tane anlatalım…

Önce Başbakan’ın delil olarak gösterdiği fotoğrafları hatırlatalım. Fotoğraflarda hem cami içinde hem de ayakkabıların konulduğu vestiyer bölümünde, toplamda iki adet boş bira kutusunun olduğu görülüyordu.



Daha sonra medyaya servis edilen ve bir fotoğrafta, bir göstericinin elinde bira kutusu olduğu söylenmişti. Kısa sürede gerçek ortaya çıktı elindekinin kola kutusu olduğu anlaşıldı.



CAMİDEKİ BİRA KUTULARI SONRADAN GELDİ

Önce Doğan Haber Ajansına Bakalım…

Doğan Haber Ajansının olayların olduğu gecenin sabahında servis ettiği görüntülerde cami içinde ve dışında fotoğraflandığı iddia edilen boş bira kutuları görülmüyor. 25. Saniyede gördüğünüz yer cami içinde bira kutusunun fotoğraflandığı yer…

İşte o görüntü…


Gelelim Anadolu Ajansı’na…

Anadolu Ajansı o gün iki farklı görüntü servis etti.

Birinci görüntü eylemcilerin camiyi boşaltmasından hemen sonra, gece çekilmişti. Videonun 35-55’inci saniyeleri arasında görülen yer, bira kutusunun bulunduğunun iddia edildiği yer. Ama görüntülerde açıkça görülüyor ki ne içerde, ne dışarıda herhangi bir bira kutusu yok.

İşte olayların bitmesinin hemen ardından çekilen o görüntü:


kinci görüntü ise olaylardan saatler sonra, yani sabah olduktan sonra gündüz saatlerinde servis edilmişti. Ne gariptir ki gece görüntülerinde olmayan bira kutusu gündüz vardı. Anadolu Ajansı bu görüntüyü “Eylemciler camide içki içtiler” başlığı ile servis etti. 40. Saniyede halı üstünde boş bira kutusunun olduğu görülüyor.

Fakat görüntülerde bir detay daha var. Ayakkabıların olduğu yerde çekilen ilk fotoğraflarda görülen boş bira kutusu bu görüntülerde yer almıyor. 1. Dakika 49. Saniyede gördüğünüz yer, bira kutusunun fotoğraflandığı yer.

İşte gündüz o görüntü:



Ve son olarak Cihan Haber Ajansı’nın geçtiği görüntüye bakalım.

Cihan Haber Ajansı’nın gündüz çektiği görüntüler AA’nın servis ettiği gündüz görüntülerinin tam tersi. Bu görüntülerde cami içinde bira kutusu görülmezken, cami dışında, ayakkabıların konulduğu bölümde bira kutusu görülüyor.

50’inci saniyede gördüğünüz yer içerde bira kutusunun fotoğraflandığı yer, 58’inci saniyede ise ayakkabıların olduğu yerdeki bira kutusunun fotoğraflandığı yer görülüyor.

İşte o görüntüler…


SABAH BİR EL O KUTUYU KOYDU

Özetleyecek olursak…

İçeride ve dışarıda fotoğraflanan bira kutusu ise aslında aynı kutu. Markası, ezilme şekli, kıvrımları tıpatıp aynı.

Aslında eylemciler dağıldıktan sonra cami içinde ve dışında herhangi bir bira kutusu yoktu. Gece çekilen görüntüler bunu net olarak ispatlıyor.

Görülüyor ki gündüz saatlerinde Doğan Haber Ajansı geldi ve çekim yaptı. Bu sırada da bir bira kutusu bulunmuyordu.

Ve Doğan Haber Ajansı gittikten sonra oraya Anadolu Ajansı bir kez daha geldi. Ve ikinci çekiminde bu kez aynı yerde duran bir bira kutusu vardı. Bira kutusunu uzun uzun çekti.

Bira kutusu bir kez daha yer değiştirdi. Bu kez de Cihan Haber Ajansı kutuyu yeni yerinde çekti.

Kısacası bir el eylemciler gittikten sonra sabah saatlerinde bu kutuyu koydu. Sonra da başka bir yere taşıyıp bir de orada çekim yaptı.

Başbakan’a toplantılarda söyleyeceği “içki içtiler” yalanı için böylece malzeme üretti.

Merak ettiğimiz Anadolu Ajansı o kutuyu önceden bilip neden 2. kez camiye saatler sonra geri döndü? Ya da Cihan Haber Ajansı saatler sonra camiye neden geldi?

Neyse…

Her şey ortada bekliyoruz.

Şimdi Başbakan Erdoğan “yalan söylediğim için özür dilerim” diyecek mi?

Şahin Aytan
Odatv.com

Share:

Blog Arşivi

Definition List

Unordered List

Support